“Bir Hayalim Daha Kaldı” » Das Lager Germany

bir hayalim daha kaldi

“Bir Hayalim Daha Kaldı” 1

Eskişehir’den Almanya’ya uzanan yolculuğundan sonra Türkiye’deki ilk rulman
üretimine imza atan Harun Adıgüzel ile görüştük. Ülkemizdeki rulman sanayinin de
fotoğrafını çektiğimiz söyleşimizde sektörün duayen ismiyle gelecek hedeflerinden bahsettik.
Yerin göğün sarı siyah olduğu yıllar, her şey toz toprak içerisinde…
Kurtuluş Savaşı’nı geride bırakmış yeniden kurulmaya çalışan; ancak bir o kadar da elinde hiçbir şeyin kalmadığı bir Türkiye… Yokluğun tam olarak kelime anlamını yaşayarak öğrenen insanlar…
Ortada ne sanayi var, ne de ticaret… İşte bu dönemin insanlarının yetiştirdiği bir duayeni konuk ettik sayfalarımıza. Eskişehir’in Sarıçakaya ilçesinin Beyyayla köyünde çiftçilik ve hayvancılıkla uğraşan bir ailenin oğlu, aynı zamanda o köyün ilk üniversiteye giden ve ilk mühendis olan öğrencisi; Harun Adıgüzel. Türkiye’de ilk kez rulman sektörünün oluşmasını sağlayan ve Türk makina sektörünün bu noktada önünü açan… Cumhuriyet tarihinde sanayi ve ticareti değerlendirerek dönemi anlatan Adıgüzel, çocukluk yıllarını şu şekilde anlattı: “Türkiye Cumhuriyeti’nde sanayi ve ticaretin aslında tecrübeye dayalı olarak yapıldığını söylemek çok mümkün değil. Cumhuriyet tarihinden sonra bir iki aile sanayide bilgi, tecrübe ve sermaye birikimi oluşturmuş; ama genele baktığınız zaman aslında ülke olarak birikimi olan bir yapıda değil. Belki Osmanlı’nın olduğu dönem farklıdır; ama Cumhuriyet’in ilk yıllarında tabii savaşlar ve yeni bir ülke kurulması gibi zor şartlar nedeniyle ülke çok fazla ticaret ve sanayinin içinde olamamış. Bu açıdan bakınca aslında Türkiye’nin büyük çoğunluğu köy kökenli. Şehirleşme Cumhuriyet’ten sonra hızlandı. Biz de böyle bir aileydik.”
“KÖYÜMÜZÜN İLK MÜHENDİSİYDİM”
Eskişehir’de çiftçilik ve hayvancılıkla uğraşan bir ailenin oğlu olduğunu anlatan Adıgüzel Almanya’ya uzanan yolculuğunu anlattı: “Eskişehir’in Sarıçakaya ilçesinin Beyyayla köyünde çiftçilik ve hayvancılıkla uğraşan bir ailenin oğluyum. O köyün ilk üniversiteye giden, ilk mühendis olan öğrencisiyim. Üniversiteyi Ankara’da okuduktan sonra doktora yapmak için 1979 yılında Almanya’ya gittim. Bu rulman işini de orada öğrendim. Türkiye’de rulman üretilmediği için böyle bir tecrübe de yok. Rulman, Türkiye için çok yabancı idi. O yıllarda şimdiki gibi ne Çin vardı, ne de Hindistan… Yalnızca batıda birkaç firma vardı. Toplasanız 10 tane büyük firma. Bunlar dünyanın rulman sektörünün yöneticileri. Gizli bir sektör gibi işliyor. Herkes kendi makinasını, tezgahını teknolojisini geliştiriyor. Dışarıdan mal alıp, tezgah alıp satma şansın yok. Dolayısıyla kimse bu işe girememiş.
  Türkiye’nin de rulmanla tanışması 1985 yılında olmuş  Türkiye’nin ilk rulman fabrikası Ankara Polatlı yolunda açıldı, ben de orada çalışmaya başladım ve 12 yıl orada görev aldım.”
“RULMANIN KRİTİK BİR ÖNEMİ VAR”
İlk kez Almanya’da gerçek anlamda rulmanla tanışmış Harun Adıgüzel… “Makina mühendisiyim. Makina Mühendisliği derslerinde bir, iki saat rulmanı görüyorduk; ama ne kadar önemli, kritik bir görevi olduğunu bilmiyorduk. Almanya’da okurken aynı zamanda bir yerde çalışmaya başladığım zaman gördüm ki rulman çok kritik bir malzeme. O olmadığı müddetçe hiçbir makina dönmüyor, hiçbir araba çalışmıyor, hiçbir uçak uçmuyor, hiçbir gemi gitmiyor… Küçük bir malzeme; ama lkeler açısından da stratejik öneme sahip bir malzeme. Bir kilo çeliği diyelim ki bir dolara alıyorsunuz, rulman haline getirdiğinizde 50 dolara, 100 dolara, 200 dolara artık yaptığınız ürünün değerine göre satıyorsunuz. Bir kilo çeliği elinizdeki teknolojiyi kullanarak rulman haline getirip 100 katı, 200 katı değere satıyorsunuz. Bu, çok katma değerli bir ürüne sahipsiniz demektir. Batı bunu ilk zamanlar kendi içlerinde tutmuş. Size bir kilo rulman veriyor, sizden bir kamyon domates ya da buğday alıyor. Örneğin Türkiye; ‘Biz tekstilci bir ülkeyiz’ diyoruz; ama bir kilo pamuğu bir dolara alıp 3-5 dolara kumaş olarak satıyoruz. Ülkemizin girdiği sektörlerin katma değeri bu kadar azdı işte… Rulman çok daha farklıydı tabii. 1985 yılında Türkiye’ye döndüm, Almanya’da tanımış olduğum rulman işine girmek istedim. Türkiye’de bir rulman fabrikası kurulmak isteniyordu, o projede yer al- dım. 1996’ya kadar orada çalıştım, sonra ayrıldım, kendi şirketimi kurdum. 1998 yılında Romanya’da kurulu olan URB Rulman fabrikasının bir sermaye grubu olarak özelleştirme ihalelerine girdik. İhale üç defa iptal oldu. Aslında Türklerin böyle bir dünyada rulman konusunda yerleri yoktu. Romanya devleti de muhtemelen fabrikalarını rulman konusunda deneyimi olan firmalara satmak istiyordu. Sonuçta bize nasip oldu. 2000 yılından 2012 yılının 31 Mayıs’ına kadar ben oranın Yönetim Kurulu Başkan Yardımcılığı’nı ve CEO’luğunu yaptım.”
“ALMANYA’DA KADERİM DEĞİŞTİ”
“Üniversiteden sonra doktora çalışması için Almanya’ya gittim ve kaderim değişti” diyen Harun Adıgüzel; “Orada rulmanla tanıştım ve tanışma o tanışma… Sonra Türkiye’ye döndüm, Türkiye’de bir rulman fabrikası kurulması düşünülüyordu, o projenin içinde yer aldım. Buradaki görevimden 12 yıl sonra ayrıldım. Yine bir makine mühendisi olan Mehmet Karabatur ile birlikte Eymak’ı kurduk. Eymak uluslararası rulman ticareti yapan bir şirket. Başlarda imalat yapmıyorduk. 1974’de Kıbrıs Savaşı olduktan sonra bir ambargo başlamıştı. O ambargo günlerinde Türkiye’ye kritik malzemeler gelmiyordu. Bir gün çalıştığımız firmaya bir jeeple bir albay geldi, elinde küçücük bir rulman var. ‘Bundan yapabilir misiniz?’ diye sordu. Bunun ne olduğunu sorduk, ‘Bu F16’larda kullanılan bir rulman, ambargo olduğu için Amerika bunu size satmıyor, bu yüzden de uçaklarınız kalkmıyor’ diye açıkladı. Bizim Amerika’da bir şubemiz vardı, bu sebeple biz bunu alırız diye düşündük. Ama üretici firma bize rulmanı satmadı. Bu hikaye gösteriyor ki; rulman o dönemde öyle kritik bir öneme sahipti ki sizi rulmanı elinde bulunduran ülkelere mahkum ediyordu. Bu mahkumiyet benim için kabul edilemez bir şey. İşte bütün macera da böyle başladı aslında.”
 “İŞ ADAMI GARANTİCİDİR”
Eskişehir’den Almanya’ya, Almanya’da Türkiye’ye ve bu seferde Romanya’ya… İşte Harun Bey gerçekleştirdiği atılımları şu şekilde
anlatıyor: “Aslın- da Türkiye’de böyle bir fabrika kurmak istiyorduk. Rulman çok çeşitli bir malzeme. Bunun sadece bir kısmı Türkiye’deki rulman fabrikasında üretiliyordu. ‘Üretilmeyen çok daha büyük bir kısmını acaba Türkiye’de üretebilir miyiz?’ diye düşündük, o dönem görüşmeler yaptık. Bir yıl sürdü bu görüşmeler; ama o zamanlarda siyasi olarak da istikrar yoktu ve sonuçta bizim iş birliği yapmak istediğimiz Amerikalı şirket, Türkiye’de yatırım yapmaktan vazgeçti. İnsanlar parasını istikrar olmayan yerlere yatırmaz. İş adamı hep garanticidir, hesabını kitabını yapar. İş adamı ürkek kuş gibidir, gelir bir serçe gibi bir ağacın dalına konar. Eğer onu ürkütürseniz kaçar gider ve bir daha gelmez. Sermaye böyle bir şey. Geldiği yerde ikliminin uygun olması lazım. Dolayısıyla bu yatırım Türkiye’de olmayınca biz de Doğu Bloku’na yöneldik. Romanya’daki fabrikanın ihaleye çıkacağını duyduk, ona göre hazırlık yaptık. İhale bizde kaldıktan sonra, 2000 yılında şirketin yüzde 64’ü bize geçmiş oldu. Tabii aldıktan sonra sermaye yatırımları yaptık. Şu anda yüzde 92’si Türk grubuna ait. 2005 yılında Türkiye’de yatırım yapmak, rulman üretmek heyecanı ve idealimiz sürüyordu. Hala Türkiye’de rulman üreten tek bir fabrika vardı. Böylelikle hayallerimiz doğrultusunda harekete geçtik ve Düzce’de Anadolu Rulman’ı kurduk.”
“BU İŞ, NASİP İŞİ”
Türkiye’de ilk rulman fabrikasının yapılanmasında katkıda bulunan Adıgüzel, Düzce’de kurduğu Türkiye’nin ikinci rulman fabrikasının yapılanmasını anlattı: “2006 yılının sonunda şirket üretime başlar hale geldi. Böylece Türkiye’nin ikinci rulman fabrikasını kurmuş olduk. Macaristan’da kurulu olan MGM diye bir fabrikayı Kore Daiwoo firması satın almıştı. Kore de o dönem kriz halindeydi, fabrikayı elinden çıkarma kararı almıştı. Biz de 2007 yılında Kore’den bu fabrikayı satın aldık. Ardından Hindistan’a gitme kararı aldık. 2010 yılında da Hindistan’da URB İndia şirketini kurduk. Üretim yapmak için arsasını aldık, şu anda fabrika kurulmak üzere. Dolayısıyla 2000 yılında devraldığımız Romanya’daki fabrika bugün uluslararası üretim yapan bir kurum haline geldi. Bu tabii şirketle ilgili kısımlar. Kendimle ilgili kısma bakınca şöyle köşe taşları var; bazı şeyleri istemek lazım. Cenabı Allah diyor ya; ‘Malı, mülkü, parayı ben istediğime veririm.’ Çok çalışırsınız, çok başarılı olursunuz; ama zengin olmayabilirsiniz, çok paranız olmayabilir. Veya nasip olur, bir yerden beklenmedik bir şey olur ve para sahibi olabilirsiniz. Bu iş biraz da nasip işi. Ama “İlmi isteyene veririm” diyor. İlmi istemek lazım, talep etmek lazım. Ben de hayatım boyunca böyle heyecanlı, istekli bir yapıya sahiptim. Lise 1’den itibaren burslu büyüdüm. Hem Hacı Ömer Sabancı Vakfı’ndan, hem de Türk Eğitim Vakfı’ndan iki yerden karşılıksız burs alarak üniversiteyi bitiren ender kişilerden biriyim. Daha sonra kafamdaki düşünce Türkiye’de olmayan, ülkemize katma değer kazandıracak bir iş yapmaktı. Yapımız öyle… İnsanın içince bir ruh var, girişimci bir ruh, ne yaparsanız yapın onu atamıyorsunuz. Bazı şeyler parayla yapılan işler değil, siz isteyip de bazı şeyleri planlarsanız Allah da istediğinizi veriyor. 2012 yılının 31 Mayısı’nda CEO’luktan ve yönetim kurulundan kendi isteğimle ayrıldım ve kendime ait bir şirket kurdum DAS LAGER Germany adında. Burada çeşitli yerlerden kompenentler alarak hem montajını yapıyorum, hem de Eskişehir OSB’ye Türkiye’de üretilmeyen kritik bir malzeme olan özellikle demir yolu projelerinde kullanılan özel rulman üretecek bir fabrika tasarladık. Önümüzdeki günlerde fabrikamızı açacağız.”
 “RULMANIN ÜRETİLEMEYECEĞİNİ SÖYLEDİLER”
Rulman sektörüne ilk girdiği dönemlerde ülkemizde yapılanmanın olmadığına değinen Adıgüzel, o zamanlar kimsenin rulmanı tanımadığını söyledi: “O zamanlarla şu an arasında epey fark var. O zamanlar kimse rulmanı bilmiyordu ki… Satış yaptığım zamanlarda bir gün bir yere gittim. ‘Türkiye’deki rulman fabrikasının satış müdürüyüm, rulman ürettik, ürünümüzü tanıtmaya geldim’ dedim. Adam beni durdurdu. ‘Biraz ileride bir baklavacı var, git oradan baklava al gel. Hem yiyelim, hem konuşalım’ dedi. Adam beni baklava almaya gönderdi. Gittim aldım oturduk; hem yiyip, hem konuştuk. Ancak o zaman beni dinledi yani… Bu bir ders aslında. O kişi Türkiye’de rulman üretileceğine inanmadığı için beni ciddiye almadı. Yine İzmir’de bir yere gittim, oturdum saatlerce ne yaptığımızı, nasıl rulman ürettiğimizi anlattım. Adam bana ‘Sen genç bir insansın, yol yakınken kendine başka bir iş bul, buralarda zaman kaybetme’ dedi. Ne yapayım ‘Peki’ dedim. ‘Git patronlarına söyle, Antalya’da çok uygun oteller var, turizm işine girsinler. Rulman üretilmez, batar o şirket’ diye akıl verdi. Adam belki bizimle dalga geçti; ama bir doğruyu da ifade etti aslında. Ülkemiz o dönemler kalkınma planları yapardı; birinci beş yıllık, ikinci beş yıllık diye… Ve bu zaman dilimlerinde hangi sektörlerin teşvik edileceğini planlar ve yatırımlarını ona göre yapardı. Ancak teşvik uygulamalarında faturalar şişirilerek, yatırım bedavaya getiriliyordu. Örneğin; o dönem Antalya’da bir otel yaparsanız devlet size harcamanızın yüzde 60’ını geri veriyordu. Siz faturayı yüzde 60 fazla gösterirseniz otel bedavaya geliyordu. Ama rulman deyince ancak yüzde 20 teşvik veriyordu. O dönem parası olan da haklı olarak rulman işine girmiyordu.”
“TÜRKİYE TEKRAR MERKEZ OLACAK”
“Türkiye’de rulman sektörünün oturması genişlemesi lazım” diyen Harun Bey gelecekteki 10 yılı değerlendirdi: “Sırf Türkiye’de değil; Orta Doğu, Afrika, Balkanlar, Türki Cumhuriyetleri’nde hiç rulman fabrikası yok. Bazı yerlerde vardı, onlar da kapandı. Kaliteli ve uygun fiyatlı üretim yapıldığı müddetçe bu sektörün önün çok açık olduğu kesin. Çin bu konuda bir efsaneydi; ama içinin boş olduğu görüldü ve Çin rulmanı alanlar artık Çin’den vazgeçti. Çünkü kalite çok kötü, mamullere çok büyük zarar veriyor. Bu insan hayatıyla da birebir ilgili bir şey. Arabanızda kullandığınız rulmanın yoldayken kötü kalite bir rulman yüzünden arıza yaptığını ve kazaya sebebi- yet verdiğini düşünün. Bizim başımıza şöyle bir olay geldi; Fransa’da bir asansör düştü ve bir kişi öldü. Asansörün içinden bizim rulmanımız çıktı ve devlet bize dava açtı. Biz rulmanı incelettiğimizde sahte olduğunu fark ettik. Çin’de bir yer bizim rulmanımızı kopyalamış ve üzerine de adımızı yazmış. Bunu kanıtlayınca dava iptal oldu. İnsan hayatı için de böyle kritik öneme sahip. Bu yüzden insanlar artık kalitesiz rulmanlardan kaçmaya başladılar. Daha kaliteli mal, daha stratejik bölge olması dolayısıyla Türkiye ciddi mesafe kaydetti. Komşularımızdaki Arap Baharı ve benzeri karışıklıklar durum  biraz bulandırdı, bu sorunların da bir gün çözüleceğini düşünüyorum. Türkiye’nin ileriki on yıllarda çok büyük şansı olduğuna inanıyorum. Bu şansı çok iyi kullanmak lazım ve rulman gibi stratejik öneme sahip ürünlere yönelmek gerekiyor. Hamaliye gerektiren işleri Avrupa bıraktı. Hava kirliliği yaratan, insan sağlığına etki eden şlerden uzaklaştı. Artık hamaliyeden kurtulup bilgi satar duruma gelmek gerekiyor. Türkiye’nin eksik tarafı bu. Bu ülke bilgi ve teknoloji üretebilirse bu coğrafyanın yıldızı olacaktır. 1000’li yılların başında dünyanın ağırlık merkezi Çin’di. Ne zamanki Türkler 1071 Malazgirt Savaşı ile Anadolu’ya girmeye başladılar, yavaş yavaş o teknoloji yer değiştirdi. Türkiye’nin olduğu coğrafyanın üzerinden geçti. Ve Osmanlı 500-600 senelik bir imparatorluk kurdu. Sonra gerileme başladı ve teknoloji Avrupa ve Amerika’ya kaydı. Ama ben bu serüvenin tekrar başa döneceğine inanıyorum. Bu serüven ne kadar sürer bilmiyorum; ama bu dönemde Türkiye tekrar bir merkez olacak. Buna hazırlıklı olmamız lazım. Kendimizi yetiştirmemiz lazım, üretmemiz lazım, bilgi birikimine sahip olmamız lazım.”
 “RULMANIN OBAMA’SI”
“Bana rulman dünyasında ‘Rulmanın Obama’sı’ diyorlar, öyle niteliyorlar” diyen Harun Adıgüzel bunu şöyle anlatıyor: “2010 yılında dünyadaki ciddi rulman üreticilerini ve söz sahibi firmalarını Türkiye’yi tanıtmak ve ülkemizde yatırım yaptırmak için İstanbul’da topladım. 25 ayrı ülkeden 50’ye yakın firma katıldı. Ülkemizin teşviklerini, imkanlarını, avantajlarını iki gün boyunca anlattık. En son gün Amerika’daki en büyük rulmancı bir konuşma yaptı ve dedi ki; ‘Siz rulmanın Obama’sısınız. Çünkü uzun yıllar boyu siyah-beyaz ayrımı yaptık. Aynı şehirleri, aynı mahalleleri, aynı otobüsleri, aynı restoranları bile paylaşamadık ve ayırdık… Ama öyle bir gün geldi ki hiç hayal edilmeyen, düşünülmeyen ve beklenmeyen bir şey oldu. Başkanımız siyah bir vatandaşımız oldu. Rulmanda da bir Türk’ün ve bir Türk firmasının dünyaya bu kadar yayılacağını, rulmanı üreteceğini, bu teknolojiye sahip olacağını düşünmüyorduk, hayal etmiyorduk ve beklemiyorduk. Bizi şaşırttınız ve mucizeyi gerçekleştirdiniz. Dolayısıyla siz rulmanın Obama’sısınız’ dedi. Bu bize verilen bir lakap oldu ve bugün çok kullanılan bir şey haline geldi. Bir başka ilginç şey ise Romanya’da 12 yıl batmış bir tesisi alarak, 3 bin kişinin çalıştığı, buradan üç yeni fabrika doğuran bir grup haline geldiğini gören Romanya Devleti bana Romanya Fahri Vatandaşlığı’nı verdi. Bu Romanya’da bir yabancıya verilen ilk ve tek fahri vatandaşlıktır. Romanya bir kadirşinaslık gösterdi ve bizi onure etti. Ayrıca ben Romanya’daki görevimden ayrılınca Barlad şehrinin belediyesi, sivil toplum kuruluşları bir araya geldi ve benim onuruma, fabrikanın önüne, belediye arsasına benim adıma bir anıt dikti. Böylece, Romanya’da adına anıt dikilen iki kişiden biri oldum. Diğeri ise Atatürkümüzün adına dikilen anıttır.”
“BİR TÜRK AİLESİ ÖN PLANDA OLUR
İNŞALLAH”
“Benim bir hayalim var” diyen Adıgüzel rulman sektörüyle ilgili hedeflerinden bahsetti: “Bir Rulman Akademisi kurmak istiyorum. Aradığınız insanı, buna ara eleman da dahil, Türkiye’de bulamıyorsunuz. Hiçbir üniversitede rulman mühendisliği yok. Romanya’da aldığımız fabrikanın 150 kilometre ilerisinde Avrupa’nın en eski, en önemli üniversitelerinden biri olan IAS Üniversitesi’nde Rulman Mühendisliği bölümü var. O dönemde kimse rulman üretmezken Romanya Doğu Bloku’nun rulman merkezi olmuş, altı tane fabrika kurmuşlar. Bizim okullarımızda hala böyle bir bölüm yok. Üniversitelerimizde mutlaka Rulman Mühendisliği bölümü olmalı, aynı zamanda bir Rulman Akademisi açılmalı. Yani bu rulmanı alıp arabanıza takanın da bir sertifikası olması lazım; çünkü can taşıyorsunuz. Herhangi bir kişi rulman üretemez, üretmemeli. Şimdi hızlı tren projeleri başlıyor. Türkiye’yi baştanbaşa hızlı trenle donatacaklar. Peki, bunun rulmanını kim yapacak? İhtisas sahibi olmayan biri bunları yapamaz. Üretmekte artık sorunumuz yok, üretiyoruz; ama bu da yetmez. Bilgi, tecrübe, teknoloji üreteceğiz, onlar satacağız, o da yetmeyecek. Akademi kuracağız, insan yetiştireceğiz. Ben işte bu gerekçelerle Rulman Üreticileri ve Satıcıları Derneği’ni kurdum ve Başkanlığı’nı yürütüyorum. Bu dernekteki hedeflerimiz öncelikle insan canını korumak, sonra tüm dünyaya mal satmak, rulmanda dünya lideri olmak. Bunlar hayal değil. Rulmanı bulan Leonardo da Vinci, 1458. Helikopter yapmayı düşünmüş o dönemde, iki yıl pervaneyi nasıl çeviririm diye düşünüyor ve tahtadan bir rulman yapıyor. Sonra 1700’lerde Alman Fisher ailesi bunu geliştiriyor, bilyeli rulman üretiyor. Sonra Amerikalı Timken ailesi konik rulman üretiyor, sonra İsveçliler de bu sürece dahil oluyor derken günümüze kadar geliniyor. Bu güne kadar batılı aileler rulman endüstrisinde önlerdeydi. Şimdi ve gelecekte bir Türk ailesi ön planda olur inşallah.”